HASAN
KÜÇÜK HOCA EFENDİ’NİN ARDINDAN [1]
Röportaj:
Dr. Ali Tarık Ziyat YILMAZ.
Babam merhum Osman Yılmaz Hoca Efendi’nin (1929-1995) hayatını (hatırat) kaleme alma çalışmalarım sırasında yolum babamın 1948-1964 yılları arasında Ermenekli Safvet Efendi (AYSU) (1877-1964)’de okurken bir dönem birlikte okudukları talebe arkadaşlarından Hasan Küçük Hoca Efendi ile kesişti. 31 Mayıs 2021 pazartesi günü Hasan Küçük Hoca Efendi ile Kadıköy Söğütlüçeşme Camii’nin avlusundaki Türkiye Anıtlar Vakfı'nın merkezinde görüştük. Hoca'nın hafta içi, Pazartesi ve Çarşamba günlerinde, vakıf merkezinde sabah 09.00'dan öğle sonuna kadar kaldığını, burada vakıf hizmetleri yanında birkaç kişiye Arapça dersi de okuttuğunu öğrendik.
Prof.Dr. Hasan KÜÇÜK |
Kendisini
talebe yetiştirmeye ve hayır işlerine vakfetmiş olan Hasan Küçük Hoca, Türkiye
Anıtlar Vakfı Başkanlığı yanında Diyanet Vakfı üyeliği, Marmara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkanlığı, Şeyh Şaban-ı Veli
Vakfı, Türkiye Anıtlar Derneği Merkez Yönetimi Kurulu Üyeliği, Türkiye Kızılay
Derneği Başkanlığı Sancaktepe Şubesi Onursal Başkanlığı gibi birçok hayır
kurumlarında aktif olarak hizmetlerde bulundu. Hocanın dünyadaki tek emeli,
Tekmil-i Kur'an ve teslim-i imandır.[2]
Ermenekli
Safvet Hoca'ya talebe olduğunuz yıllardan bahseder misiniz?
O
dönem milli şeflik dönemiydi, Türkiye'de İslamiyet'in yasak olduğu, Kur'an'ın
yasak olduğu hatta Kur’an-ı Kerim’in kaldırılmasının, yok edilmesinin
planlandığı dönemlerdi. Ermenekli Safvet Hoca, bizim hocamız, cesur bir
şahsiyete sahipti. 150'liklerden. 150'likler kimlerdi? Gazi Mustafa Kemal o
dönemde kendi inkılaplarına karşı olan kalbur üstü 150 kişiyi tespit ettirmiş
bunları sürgün etmiş. Safvet Hoca da bunların içinde. Sonradan düşünmüş
taşınmış araştırmış nasıl olduysa Safvet Hoca'nın vatan haini olmadığını,
vatanını milletini seven hakikaten bir alim olduğunu anlamış ve affetmiştir. Üç
buçuk sene sürgünde kaldıktan sonra vatanına geri dönmüş. Ama hiçbir devirde
Kur’an-ı Kerim’e hizmete devamdan vazgeçmemiştir. Böyle bir zat Safvet Hoca.
Ermenekli namıyla meşhurdu. Ermenekli Safvet Hoca.[3]
Biz
de Kastamonu'dan tedrisat için kalktık geldik İstanbul'a. Bir taraftan Kuran
talimi okuyoruz Eminönü Camii'nin baş imamı Hafız Nuri (Yavuzer) Efendi'den.
Ondan aşere takrib okuyoruz. Ben hıfzımı Kastamonu'da tamamlamıştım. Talim
okumak için İstanbul'a geldik. O zaman öyle idi. Anadolu'da hafızlığını
yapanlar talim okumak için İstanbul'a gelirlerdi. Çünkü Kur'an-ı Kerim, rivayet
ya, derler ki: Mekke'de nazil olmuş İstanbul'da yazılmış Mısır'da okunmuş.
Mısır hafızlarının Kuran okumaları Arap şivesi ile çok hoş olur. Ama aynı
zamanda İstanbul'da da İstanbul huffazının Kuran okuma, talim ve tecvid tavrı
tarzı çok tatlıdır. Anadolu'daki hafızlar İstanbul'a gitmeyi hayal ederlerdi.
Biz de bu hayal ile İstanbul'a geldik.
Hafız
Nuri Efendi'den (Yavuzer) talim, vücuh ve aşere takrib Safvet Hoca'dan da
Arapça okuyorum. Sene 1955'ler, 57-58-60'lar. Epeyde bir talebesi vardı Safvet
Hoca'nın. Ali Vehbi Cengiz, Osman Yılmaz da oradaki talebelerdendi. Ben
İstanbul Perşembe Pazarı'nda Zenbilli Ali Cemâli Efendi'nin ufak bir camisi
vardı. O camide imamdım. Bir taraftan da koşuşturuyoruz. Sonradan müsabaka
imtihanına girdim. Tophane'deki Kılıç Ali Paşa'nın eseri olan salatin camiine
baş imam oldum. O dönemler öyleydi. Bu arada ilkokuldan başlayarak ilkokul ve
ortaokulu dışardan imtihanlara girerek bitirdim. Liseyi de Vefa Lisesinde okul
bünyesinde gece okulu açılmıştı, dört yıl süren bu okula devam ederek bitirdim.
Ondan sonra üniversiteye girdim. Dışardan imam hatip okulu fark derslerini
vererek imam hatip okulu mezunu oldum. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesinin Şarkiyat Arap Fars Dilleri ve Felsefe Psikoloji bölümlerini
okudum. Orada akademik kariyerimi, doktoramı yaptım. Yüksek İslam Enstitüsüne
Felsefe Mantık Grubu hocası olarak Marmara Üniversitesinde intisab ettim. Bu
okuldan tedrisat hayatımın 42. senesinde kendi isteğimle emekli oldum.
Türkiye
Anıtlar Derneği ve buradaki göreviniz nedir?
Türkiye
Anıtlar Derneği vardı. Tarihi eserlerin bakımını korunmasını yapmak üzere
kurulmuş bir dernektir. Kurulmasına sebep Gazi Mustafa Kemal'dir. Hadise şöyle
olmuş. Kısa bir yurt gezisine çıkmış, Konya'ya uğramış. Burada Karatay
Külliyesini gezmiş bakmış ki tarihi eserler dökülüyor. Devrin başbakanı İsmet
Paşa. (Hoca duvardaki telgraf metnini gösterir). Konya'dan Başbakana bu
telgrafı çekiyor. "Konya'ya uğradım. Tarihi eserler mahvolmak üzere.
Müstaciliyetle bu eserlerin tamiri gerekmektedir" diye İsmet Paşaya
nezaketli bir telgraf çekmiştir. Telgraf metninin altında Reisi Cumhur şeklinde
imza gözüküyor. Ama İsmet Paşa'nın o taraklarda bezi yok. Telgrafı atmış bir
tarafa. Atatürk'ün vefatından sonra Şemseddin Günaltay başbakan olmuş.
Şemseddin Günaltay medrese hocası. Müderris. Müderrisin karşılığı yeni teamülde
profesör, ordinaryüs profesör. Ordinaryus Profesör Şemseddin Günaltay başbakan
olunca hatırlamış bu telgrafı. "Yahu Gazi'nin bir telgrafı olacak, şunu
bulun" demiş. Araştırmışlar, metruk evrakın arasından bu telgrafı bulup
çıkarmışlar. Bunun üzerine Şemseddin Günaltay o günün bürokratlarından sekiz on
kişi ki bunlar arasında Hasan Âli Yücel var Maarif Nazırı o zaman; Ordinaryus
Profesör Feridun Fazıl Urdu var; Ziraat Bankası Genel Müdürü, Birinci Ordu
Müfettişi, Paşalardan var birkaç kişi. Bu şekilde Türkiye Anıtlar Derneği diye
bir dernek 1946 yılında kurulmuş. Bu dernek elan devam etmektedir: Türkiye
Anıtlar Derneği. Şimdi siz Türkiye Anıtlar Derneği mekanındasınız. Genel Merkez
Ankara'dadır.
80'lere
doğru gelince önüne gelen dernek kuruyor ve bazı istismarlar yaşanıyor, halk
nazarında dernek kelimesi olumsuz algılanıyor. Şimdilerde dernek devam etmekle
beraber Türkiye Anıtlar Vakfına dönüştürüldü. Şimdi hem "Dernek" var
hem de "Vakıf" var. Vakfın genel merkezi Söğütlüçeşme Camiinin
avlusundaki bu yer. Ben bu vakfın genel başkanıyım. Vakfımızın Anadolu'nun
çeşitli yerlerinde şubeleri vardır. Vakıf kelimesi daha ağırlıklı olduğu için
hayır sever vatandaşlar vakfa daha çok itibar ederler. Elimizden geldiği kadar
bugün nöbet sırası bize gelmiştir. Aşağı yukarı 20 seneye yakındır bu vakfın
başkanı olarak haddim olmayarak hizmet veriyorum. Derneğimizin genel merkezi
Ankara'dadır. Türkiye Anıtlar Derneği. Ankara'da Gazi Mustafa Kemal Bulvarında
bir handadır. Zaman zaman burada toplantılar olur ben de üye olarak giderim.
Pendik'te
bir cami yaptırdınız bu nasıl gerçekleşti?
Benim
ufak bir yazlık yerim vardı. İstanbul Yenidoğan semtinde. Şimdi Sancaktepe
ilçesi oldu. Oralara müteahhit girdi. Sekiz on daire bize intikal etti. Bu
daireler nakite çevrilince bir meblağ oluştu. Ya Rabbi şu parayı senin rızana
uygun bir hayra nasip eyle diye Cenab-ı Hakka dua ettim. Pendik bölgesinde
Esenyalı denilen semtte birileri bir cami inşaatına başlamış. Hafriyatını da
yapmışlar. Sabiha Gökçen Havaalanına giderken sağda çift minareli bir cami.
Cami altında 1100 m Kuran Kursu var. Ben o parayla Kuran Kursu yapmak
istiyordum. Bu inşaata başlayanlar benim bu niyetimi duymuşlar buraya geldiler.
Hocam durum böyle böyle. Siz bir eser yapmak istiyor muşunuz. Bizim böyle bir
durumumuz var, dediler. Kalkın beni oraya götürün bir göreyim, dedim. Baktık,
hafriyatını felan yapmışlar. Ama fakir muhit. Siz geri çekilin bırakın bana,
dedim. Şimdi orada elhamdülillah çok şahane çift minareli salatin bir cami
yaptım. Minarelerinin arasına bir de dijital mahya koyduk. Her gün
değiştiriliyor sözler, otamatik. Bilgisayara bağlı. Camimiz ibadete devam eder.
Biz de Allah'a bu imkanı nasip etti diye dua ediyoruz. Bu alemden ebediyete intikal edince banisinin
ruhuna bir fatiha gönderirler beklentisinden başka bir beklentimiz yoktur.
Safvet
Hoca'dan ders okuyan arkadaşlarınız kimlerdi?
Safvet
Hocamızdan feyz almış arkadaşlarımız arasında Osman Yılmaz arkadaşımız vardı.
Arkadaşlık münasebetimiz pek uzun sürmedi. Safvet Hocamız rahmete kavuşunca
arkadaşlar her biri bir tarafa gitti. Osman Hoca'nın yaşı benden büyüktü.
Hocanın yanından ayrıldıktan sonra bir daha görüşmemiz mümkün olmadı. Ali Vehbi
Cengiz, Şahin Yılmaz, Bayram Binici vardı. Koçero derdik Abdullah Taşdelen
vardı. Talebeler birbirlerine lakap takarlar ya. Biraz mukallit biri idi.
Kuledibi'nde Şehsuvar Bey Camiinde imamdı. Ayrıca Alaeddin Cebeci Hoca vardı.
Safvet
Hoca Anıtların bir evinde oturuyordu. Taksim'den yukarı doğru giderken Elmadağ
denilen bir semtte. Biz sabahleyin arkadaşlarla nöbetleşe evine giderdik.
Hocayı bir arabaya bindirir, Beyoğlu'ndaki Kamer Hatun Camii'ne getirirdik.
Caminin üst katında bir minderi vardı oraya otururdu. Akşama kadar grup grup
talebeler gelir Hoca onlara ders verirdi. Dersler aşağı yukarı dokuz gibi
başlardı. Hocanın bütün gıdası bir tek simit. Bir tane susamlı simit alırdık,
ağzının kenarında ince ince yerdi.
Hocanın
ders halkasında birden fazla grup vardı. Bir tarafı gelir bir tarafı giderdi.
Bir taraftan polis korkusu da vardı. O zamanlar bildiğim kadarıyla yasaklar
devam ediyordu. Camiye bir cemaat gibi girerdik üst kata çıkardık. Hoca üst
kattaydı. Hocanın üst katta olduğunu talebelerden yakın çevresindekilerden
başkası bilmezdi. Hocam, "Ulen Allah kerimdir" derdi. Bize cesaret
verirdi. Sonradan Menderes devri gelince malum rahatladı. Bereketli bir ömür
yaşadı. Bu aleme veda etti.
O
günkü İstanbul uleması Safvet Hoca'ya çok hürmet ederdi. Hafız cemiyetleri
olurdu sık sık. Hafızlık cemiyetlerine biz Hocamızı götürürdük. Safvet Hoca
caminin kapısından girdi mi orada bulunan Ömer Nasuhi (Bilmen) Hoca da dahil herkes
ayağa kalkardı.
Safvet
Hocanın ağzından duyduğumu hatırlamıyorum ama Safvet Hoca anlatmış
arkadaşlarımız söylerlerdi İskilipli Atıf Hoca var ya bu zat ile Hocamız
medresede oda arkadaşı imiş, İskilipli Atıf Hoca'ya demiş ki: “Yahu Atıf Gazi
haber göndermiş "Benden özür dileyiversin affedeyim". Gaziye
affetmesi için ricada bulunmuşlar fakat İskilipli Atıf Hoca Efendi merhum
Peygamber Efendimizi rüyasında görmüş, Peygamber Efendimiz demiş ki: "Atıf
ne bekliyorsun gelsene" diye davet etmiş. "Ben Efendimiz tarafından
davetliyim" demiş, Gazi'nin af dileme teklifini kabul etmemiş. Safvet Hoca
dedim ki: “Yahu Atıf ne olacak iki kelime af dileyiver de bağışlasın dediğim
halde sözümü dinlemedi” demiş. Tabi sonrası malum İskilipli Atıf Hoca idam
edildi.
Gazi'nin
o yıllarda şapka giyme meselesi vardı. Gazi İstanbul'a gelmiş bugün ki
Cağaloğlu'ndaki Vilayet Konağına. Burada Vali Beyin makam dairesine oturmuş.
İstanbul'un ileri gelen ulemasını tespit ettirmiş. Meşhur hafızları,
müderrisleri. Teker teker kendileri ile namazın Türkçe kılınması konusunu
müzakere etmek için. Rivayet. Bunlardan bir tanesi de benim Hocam da oldu
meşhur Kurradan Ali Rıza Sağman. Kendisi son zamanlarında İmam Hatip Okulunda
hocalık yaptı. Şarkı bestekarı Sadettin Kaynak. Ben Sadettin Kaynağı da gördüm
ama felçli yatalaktı. Bu haldeyken Cihangir Camii imamı musiki hocamız
"Kıvırcık Hoca" lakaplı Hafız Mustafa Tüzün bizi Sadettin Kaynağı
ziyarete götürdü. Beş altı hafız arkadaşla. Kaynak Apartmanındaki evinde
yatakta yatıyordu. Sadettin Kaynağı ilk ve son olarak orada gördüm.
Mustafa
Hoca dersleri nerede veriyordu?
Mustafa
Hoca talebelere ya evinde ya da Cihangir Camiinin önündeki odada ders verirdi.
Bu camiyi Kanuni Sultan Süleyman oğlu Cihangir adına Mimar Sinan'a yaptırmış.
Vilayet
Konağında Gazi ortada yuvarlak bir masaya oturmuş. Masanın üzerinde bir sarık
bir de fötr şapka. Teker teker hoca efendileri çağırıyor. Sıra Safvet Hoca'ya
gelmiş. Hocalar hakkında Gazi yeterli bilgiyi almış. Gıyaben hepsini tanıyor. Safvet
Efendi de sürgünden dönmüş. Buyurun Hocam, demiş. Şimdi resmiyet yok. İki
vatandaş gibi şöyle otur bakalım, demiş. Şapka hakkında ne düşünüyorsun, demiş.
Safvet Hoca ne söylediyse söylemiş. Hocanın başından sarığı almış masaya koymuş
fötr şapkayı almış Hocanın başına koymuş. Bu şapkayı giymekle sen şimdi gavur
oldun mu? Demiş. Hocalar şapka aleyhinde konuşuyorlar ya. İskilipli Atıf Hocayı
şapka hakkında bir risale yazması sebebiyle idam etti. Safvet Hoca: Hayır Paşam
demiş. Ben dinden çıkmadım, gavur olmadım, demiş. Niye demiş. Ben kendi
isteğimle giymedim. Safvet Hoca lafın altında mı kalacak. Ordan almış kendi
eliyle kendi başına koymuş. Peki ben dinden çıktım mı, demiş. Safvet Hoca
yüzüne gavur oldun dememişte Allah bilir, demiş. Bununla birlikte mesele
hakkında ısrarcı olmadığı için Safvet Hocayı cezalandırma yoluna gitmemiş. Hocayı
içeri çağırınca dışarda bekleyenlerin kalpleri höpür höpür atıyor. Ulan bir
aksi damarı tutar da cellatlara işaret ederse. Gazi'nin ağzından çıkan kanun.
Mahkeme felan yok. Bu gitsin dedi mi gidiyor.
Bestekar
Sadettin Kaynak, çok güzel sesi var, hafız. Sadettin Kaynak camilerden birinde
Türkçe hutbe okumuş. Türkçe namaz da kıldırmış. Türkçe Kurandan makamla aşir de
okumuş.
Ali
Rıza Sağman'a gelince onu da Türkçe namazla imtihan etmiş. Ali Rıza Sağman'a “Gel
bakalım hafızım” diyor. “Namazı Türkçe Kur’an’la kılacağız. Olur mu?” Demiş.
Ali Rıza Sağman “Olmaz” demiş. Ben bunu hocanın ağzından duymadım. Her yerde
söylemiyor. Ama bunu ağzından söylediğini duyan arkadaşlar var. Anlatırlardı. “Olmaz”
demiş. Şükrü Kaya da salonda bir tarafta koltukta oturuyormuş. Ali Rıza Sağman “olmaz”
deyince o da oradan “Nasıl olmaz, bal gibi olur” diye laf atmış. Gazi başını
çeviriyor: “Sus be adam oradan” diyor. Gazi azarlıyor. “Sen karışma” diyor. Ya
demiş bir deneyelim. Tecrübe edelim diyor. Nereyi okuyalım? Şurayı mı okuyalım
burayı mı okuyalım derken Gazi: “Mesela Elemtere suresini okuyalım” demiş.
Fatiha aklına gelmemiş. “Ben cemaat sen imam”. “Öne geç bakalım” demiş. Sağman
Hocanın başına sarığı koymuş. Elemtereden başladık diyor. Elemtere keyfe faale Rabbüke
biashbil fil… “Şimdi bu cümleyi Türkçeye çevirerek namaz kılacağız”. Arapça bir
cümle Türkçeye çevrilirken sondan başa doğru gider. Elemtere, görmedin mi?
Keyfe faale rabbüke, nasıl yaptı, bi ashabil fil, Ebabil fil ordusunu ne hale
getirdi görmedin mi? Görmedin mi cümlenin başında. Cümle biraz dolaşık. Ebabil
kuşları Ebrehenin ordusundaki filleri ne hale getirdi görmedin mi ne hale
getirdi? Elemtere suresinin tercümesini okuyacak. Derken, “Bırak, bırak.”
demiş. Ali Rıza Sağman Hoca’nın biraz da komik tarafı vardı. “Bırak Bırak olmaz
bu iş” demiş Gazi. Ali Rıza Sağman Hoca “bu hadiseden sonra Gazi Türkçe namaz
kılma meselesini bir daha ağzına almadı” derdi. Gazi zeki adam. Kur’an namaz
dışında Türkçe okunabilir belki ama namaz içinde olmuyor.[4]
Ancak
Kur’an’ın bazı bölümlerini Türkçe makamla okuma girişimleri olmuş Sadettin
Kaynak'ın. Sadettin Kaynak bu faturayı ağır ödedi.
Cihangir
Camii İmamı bizi ziyaretine götürdü. Kaynak Apartmanı'ndaki evi İlkyardım
Hastanesinin sırasında idi. Kendi adını taşıyan bu apartmandaki evinde öldü.
Oğlu Gültekin Kaynak vardı. Eşi o zaman sağ mıydı var mıydı hatırlamıyorum.
Yatakta yatıyordu. Biz ziyaretine geldiğimizde bir bakıcısı vardı, Hoca haber
gönderdi Hafız Mustafa talebeleriyle gelecek diye, bizi aldılar içeri.
Yatağının üzerine doğrulmuş, yatağının üzerinde oturuyordu. Yorganı sırtına
çekmişlerdi. Başında takke vardı. Durmadan ağlıyordu. Hayali gözümün önünde
şimdi. “Hafızlar bir aşr-i şerif okusunlar” dedi Mustafa Hocaya. Hoca kısa bir
aşr-i şerif okuttu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor gözünden dökülen yaşlar göğsünü
ıslatıyordu. Aklı başında ama fazla konuşamıyordu. Cihangir İmamı Hafız Mustafa
ile aşağı yukarı meslektaş gibi. Kendi aralarında da bir iki laf ediyorlar,
Mustafa Efendi Hocaya “Üstadım” diyordu.
Bu olay Sadettin Kaynak'ın ölümüne yakın bir zamanda oldu. Ben de
Tophane Kılıç Ali Paşa camiinde baş imamdım. Bir müddet sonra Sadettin Kaynak
öldü. O zamanlar televizyon yok. Radyo var. Cenab-ı Hak adaletini er geç icra
ediyor. Daha evvel bir ayet-i kerime var esteizü billah:
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِى الْبَرِّ
وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِى النَّاسِ لِيُذٖيقَهُمْ بَعْضَ الَّذٖى
عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ [سورة النور، 41]
"Karada
ve havada fesad çıkaranlara yaptıklarının cezasının bir kısmını, tamamını değil
ama bir kısmını, bu dünyada tattırır." (Nur suresi, 30/41) Sadettin
Kaynak'a Kuran-ı Kerim Türkçe okunmasındaki cömertçe davranışını, Gazi'ye
yaptığı yağcılıkların cezasını Allah kendisine tattırdı. Bunu ben kendi kafama
göre böyle yorumluyorum. Çok ıztırap çekti derlerdi. Gece gündüz bağırıyor,
derlerdi. Değer mi üç günlük dünyada. Evet üç günlük dünyada değmez.
Safvet
Hoca'ya geri dönersek birkaç grup ders okunuyor. Siz hangi dersleri okudunuz?
Sarf
ve nahiv okunurdu. Ben gittiğim dönemde Fethu’l-kadir okutuyordu. Hocanın
gayesi iyi Arapça öğretmekti. Bunun üstünde ısrarla dururdu. Avamil, maksud,
ızhar… Izhar okuduk Hocadan. Hoca Fethu'l-kadir okuturken kitaba hiç bakmazdı.
Metin Hocanın adeta ezberindeydi ya. Nasıl yetişmiş bu adamlar. (Gülüşme).
Hangi medreselerden bu adamları yetiştirmişler. Simitten bir parça ısırır
(nasıl yaptığını gösterir) yavaş yavaş çiğnerken bir taraftan da: "Dikkat
et" derdi ibare yanlış okunduğunda. İbareyi öğrenciye okuturdu Hoca.
Hazırlanın da gelin derdi. Bir sonraki derse hazırlıklı gelmeyi önceden
söylerdi. Molla Hasan, Molla Osman, Molla Vehbi nerede kalmıştık. Sonra bir de
bir huyu vardı Hoca'nın yarın ki dersi kime takrir ettireceğini hiç söylemezdi.
Pat diye birden bire devam et başla bakalım, derdi. Piyango kime vuracak? Eğer
hazırlanmadınız ise çok sitem ederdi.
Menderese çok dua ederdi.
![]() |
Ermenekli Mustafa Safvet (AYSU) |
Osman Hoca’nın da çok geniş bir kütüphanesi vardı. Sizin devrede demek ki bir kitap merakı vardı?
Biz kaynak eserlere çok meraklıydık. Son olarak epey yorulduk seni de fazla tuttum. Muzaffer Ozak'la ilgili bir hatıramı da anlatayım. Sahaflar Şeyhi Muzaffer Ozak. Arapça kitaplara meraklıyız ya. Vitrinlere bakıyorum. Vitrinde bir eser gördüm: Kamus. Dört ciltlik kaynak bir eser. Lügat. Her yerde bulunmuyor. İçim yandı. Baktım. Muzaffer Ozak içerde oturuyordu, şöyle babayiğit bir adamdı. “Hocam şu Kamusların fiyatı nedir?” dedim. “150 lira” dedi. Benim de epey param var demek ki. Kitap almaya gittiğime göre. Aklımda kaldığına göre 70 lira kadar param var. Ama iki katı. Boynumu büktüm yavaş yavaş uzaklaştım. Alacak param yok. Hiç de teklif etmedim aşağı olur mu diye. Şöyle beş altı adım uzaklaşmıştım ki "Evlat" diye bağırdı. (Hoca sesini taklit ederek) Önce anlamadım. Yanında bir adamı vardı Mevlüd Efendi. “Evlat” dedi. Tekrar çağırdı. Ona çağır, demiş. Döndüm geri, tam dükkanın önüne geldim, “İçeri gel” dedi. Beni içeri çağırdı. “Sen, kitaba baktın, fiyatını sordun bir şey söylemeden bıraktın gidiyorsun” dedi. “O kitaplar sana lazım mı?” dedi. “Aman Efendim lazım da laf mı?” dedim. “Sen nerede talebesin?” dedi. “Ben, Safvet Hoca'nın talebesiyim” dedim. “Safvet Hoca'nın mı?” Dedi. “Evet” dedim. “Al götür kitapları” dedi. “Hoca Efendiye selam söyle benim için de elini öp” dedi. Azizim Muzaffer Ozak Hoca mekanı cennet olsun bana o 150 liralık o dört ciltlik Kamus'u hediye etti. Kütüphanemin baş tarafında halen durur. Böyle hatıralarımız da vardır.
Hoca
odasında duvarda asılı bir cami resmini gösterdi. Caminin Kastamonu'da medfun
Şeyh Şaban-ı Veli adına Pendik Güzelyalı'da, altında Kur”an Kursu bulunan iki
minareli bir cami yaptırdığını ifade etti. Şahsi kitaplarından oluşan
kütüphanesini de buraya bağışladığını ifade etti.
Hocam
ben de sizi yordum kusura bakmayın. Müsadeniz olursa burada olduğunuz sizce de
uygun günlerde ben geleyim hatıralarınızı konuşalım, yazıya geçireyim olur mu?
Sen
bilirsin. Teşekkür ederim. Allah çalışmalarında seni muvaffak kılsın. Feyzin
müzdad olsun. Eser bırakmak çok iyi. İnsan ölür gider eser kalır. Ömer Nasuhi
Efendimiz camide hiç vaaz edemezdi. Camiye girip te "Sallu ala Rasulina
Muhammed" dediğini duyan yoktur. Ama eserleri konuşuyor. Kalemi eline
aldığında konuşturuyor. Düşündüğün çalışmaları sonuna erdirmeyi sana nasip
eylesin inşallah.
[1]
Hasan Küçük 04.08.2025, pazartesi günü vefat etti. Cenaze namazı
05.08.2025 Salı günü Sahra-i Cedit Camii’nde kılınarak Sahra-i Cedit
Mezarlığına defnedildi. Mekanı cennet olsun.
[2]
Bu özgeçmiş metni Hoca Efendiye aittir.
[3]
Hasan Küçük, Kişisel Görüşme, 31 Mayıs 2021.
[4]
Ezan, Kamet ve Namazda Kur'an'ın Türkçe
okunması ile ilgili fikirlerine başvurulan kişiler: Beşiktaşlı Rıza,
Süleymaniye Camii müezzini Hafız Kemal (Gürses), Hafız Sadettin (Kaynak), Hafız
Burhan (Sesyılmaz), Hafız Fahri, Hafız Nuri, Hafız Yaşar (Okur), Hafız Zeki ve
Sultanselimli Hafız Ali Rıza (Sağman). Bk. https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/Ezan%C4%B1n_T%C3%BCrk%C3%A7ele%C5%9Ftirilmesi
Çok güzel bir röportaj , emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler
Sil