Ermenekli Mustafa Safvet (AYSU) Hocaefendi'nin
Talebesi Vaiz Osman Yılmaz Hocaefendi'ye Verdiği İlmiye İcazetnamesinin Tercümesi
1b |
8a |
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahman ve
Rahim olan Allah’ın adıyla[1] /[1b](2)
Hamd, ilim bahçesini âlimlerin sinelerinde
bitirip büyüten, o bahçenin meyvelerini de Şeriat-ı Garra’nın hükümleri kılan;
[o bahçenin] aralarına iyilik nehirleri ve takva yolları koyan, o âlimleri de
takva sahipleri yapan Allah’a mahsustur. O Allah ki onun ilminden ne yerde ve
ne de gökte zerre ağırlığınca bir şey gizli kalmaz. O Allah, her türlü noksan
sıfatlardan tesbih ve tenzih ederim ki kudret ve sanatının çölünde, vehim ve
kuruntular yolunu şaşırdı, akıllar acizliklerinin ortaya çıkmasıyla künyelenmekten
zâtını ve irfanının sırrını anladılar. Fazilet sahibi kimselerin görüş ve
düşünceleri zincirleme filandan filandan diyerek kendisine ulaştı.
Salât ve Selâm Rasûllerin Efendisi Hz.
Muhammed (a.s.)’a. O, Hz. Muhammed (a.s.) rasullere varis oldu –ve diğer
nebiler üzerine olsun– onların benzeri yeryüzünde hurmanın ilk çiçeğinin
görülmesi ve gökyüzünde de yıldızın doğması gibidir. Yeryüzünde ağaç geldiği
müddetçe gökten de yağmur indiği müddetçe âl ve takva sahibi ashabın üzerine
olsun.
[Besmele,
hamdele ve salvele’den] sonra. Ganî Kâdir olan Rabbine muhtaç Ermenekli (Ermenâkî) Mustafa Edîb oğlu
Mustafa Safvetî derki: İnsan ömürlerinde geçirdiği kıymetli şeylerin en
kıymetlisi tahsili için çöller ve sahraları aşmak için bir vasıtaya binmesi;
dünya-ahiret mutluluğu için her iki menzilin kerâmetini elde etmek için de
dolaşacağı şeylerin en güzeli ise ilmin faziletidir. /[2a](3) Bu fazilet de kendisine tüm kapalılığı kapsayan kimselere
açılır. Bununla zeki bilgin âlemin örneği olur. Çünkü eşyanın hakikatlerini
tanımaya ilimle ulaşılır. Yaratanın rızasına nâil olmaya onunla yaklaşılır. O
ilim öyle bir melekedir ki insan o meleke sayesinde melekten üstün olmaya sahip
olur, gök cisimlerinin üzerine çıkar. Şahit olarak Allah (c.c.) yeter.
Yaratılmışların yaratanının kelamı: ﴿يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذٖينَ
اُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ﴾ “Allah içinizden iman etmiş olanlarla
kendilerine ilim verilmiş bulunanların derecelerini artırır”. [Mücadele: 58/11]
Aziz ve Celil olan Allah’ın çok iyi korunan kitabındaki şu sözü : ﴿قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الَّذٖينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذٖينَ لَا
يَعْلَمُونَ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُولُوا الْاَلْبَابِ﴾ “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
[Zümer: 39/9] Habibine ilminin artmasını istemesini şu yüce sözüyle
emretmiştir: ﴿وَقُلْ رَبِّ زِدْنٖى
عِلْمًا﴾ “De ki: Ya Rab! İlmimi artır”. [Taha: 20/114]
Hadis-i
şerifte beşeriyetin en hayırlısından şöyle geldi: “Her kim ilim öğrenmek için
yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır. Muhakkak melekler
yaptığından hoşnut oldukları için ilim öğrenmek isteyen kişinin üzerine
kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta suyun içindeki
balıklar bile âlim kişiye Allah’tan mağfiret dilerler”. [Ahmed b. Hanbel’in
Müsnedi; Sünen İbn Mace; Sünen-i Ebi Davud; Sünen-i Tirmizi] Yine salat ve
selam üzerine olsun [Hz. Peygamber] Muaz’ı
(r.a) Yemen’e gönderdiği vakit: “Allah (c.c.)’ın senin vasıtanla bir kişiyi
hidâyete erdirmesi senin için dünya ve dünyadaki şeylerden daha hayırlıdır”.
Cehalet; kötülüklerin temeli, ilim ise
faziletlerin anasıdır. Bunun da elde edilmesi için pek çok sebepler vardır. Bu
sebeplerin en önde geleni afetlerden kurtulmuş akıldır. Bununla birlikte
kendisine kesin bilgi [ölüm] gelinceye kadar bir üstada isnâd [dayanmak]
lazımdır.
İbn-i
Mübarek[2] dedi
ki: /[2b](4) “İsnad dindendir. Eğer
isnad olmasaydı dileyen kişi dilediğini söylerdi”.[Sahih-i Müslim]. Ahmed b. Hanbel[3]
de dedi ki: “İsnadı araştırmak selefin sünnetidir”. Bazı güvenilir kimseler
isnadın farz-ı kifaye olduğunu kabul ettiler ve ayet ile hadis-i şeriflerde
asıl olduğunu beyan ettiler.
Ben fakir doğruyu yanlıştan ayırma yaşıma
ulaştığım andan itibaren Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmeye başladım. Bir miktar da
Arapça, Farsça bazı edebi ilimleri Abdullah
Hulûsî el-Ankaravî, Müderriszâde
diye bilinen Saîd er-Râcî, Sûfî Hoca
diye bilinen Abdullah [Efendi] ve Kaçmazzâde diye bilinen Ebubekir [Efendi] Hocalarımdan alıp
öğrendim. Allah onları cennet ve cemaliyle mükâfatlandırsın. [Âmin].
Sonra Konya şehrine gittim. Asil ve fazilet
sahibi kimselerin meclislerine devam ettim. O fazilet sahiplerinden bazısı
şunlardır: el-Fâzıl Ömer Efendi
el-Yalvâcî, Ali Efendi es-Sivasî,
Hallâfîzâde diye meşhur Rızâ Efendi, özellikle Aladâğî diye bilinen el-Hâc Ahmed Efendi’dir. Ahmed Efendi’nin ders halkasına senelerce devam ettim ve
kendisinden aklî-naklî ilimleri akli kapasitem miktarınca alıp öğendim. Bana
senedi Ebu Saîd el-Hâdimî’ye, İmam-ı Gazzalî’ye ve İmam-ı Harameyn’e ulaşan senedli bir
icâzet verdi.
Sonra İstanbul’a gittim. Allah (c.c) o
beldeyi kıyamete kadar her türlü bela ve afetlerden korusun. /[3a](5) Orada bazı seçkin kimselerin
meclislerine devam ettim. Özellikle Hüseyin
Avni el-Arapkîrî’nin[4]
meclisine devam ettim. Kendisinden tefsir ve bazı edebî ilimleri öğrendim. Bana
Hocası Şeyhu’l-İslâm, Üstâd-ı efham Ömer
[Lütfi] Efendi el-Bodrûmî’nin[5]
kendisine icâzet verdiği gibi icâzet verdi. [Ömer Efendi] eş-Şeyh [Üstad] Mustafa el-Kastamônî’den icâzet aldı.
O eş-Şeyh el-Fâzıl [Faziletli Üstad] Hasan
el-Ilgınî’den[6], o Muhammed es-Sâdık el-Erzincânî’den[7], o
Allâme Muhammed Munîb el-Ayıntâbî’den[8], o Hafız İsmail el-Konevî[9]’den, o
üstad Abdulkerim el-Konevî el-Âmidî’den,
o Osman ed-Divrîkî’den, o en-Nisâr el-Kayserî’den,[10] o Receb el-Âmidî’den, o Abdurrahman el-Âmidî’den,[11] o Nâsıruddin el-Âmidî’den, o Muhammed Emin eş-Şirvânî’den,[12] o Hüseyin el-Halhâlî’den,[13] o Cemâleddin Muhammed eş-Şîrâzî’den,[14] o Muhammed ibn-i Celâleddin ed-Devvânî’den,[15] o Muhyiddin el-Keşkenârî
[Gûşekenârî]’den,[16] o
Seyyidü’l-muhakkıkîn Seyyid Şerif el-Curcânî’den,[17] o
Sahibu’l-hikme Mubarekşah’dan,[18] o Kutbuddin eş-Şîrâzî’den,[19] o en-Nâsır et-Tûsî’den,[20] o Ömer el-Kâtibî el-Gazvînî’den,[21] o Fahreddin
er-Râzî’den,[22] o Huccetü’l-İslam Muhammed el-Gazzâli’den,[23]
o İmamu’l-Harameyn diye bilinen Abdülmelik el-Cuveynî’den,[24] o Ebu Tâlib /[3b](6) el-Mekkî’den,[25] o
babası Yusuf et-Tabîb’den; o Muhammed es-Sû’lûkî’den, o İbrahim el-Mervezî’den;[26] o Ebu’l-Kâsım İsmail’den, o Ebu Abdullah Muhammed b. İdris eş-Şafiî’den;[27] o Muhammed ibn-i Hasen eş-Şeybânî’den;[28] o
imamların imamı dinin kandili, İmam
A’zam -ki Allah onun sebebiyle milletlere hayat vermiştir. Heyhat! Zaman
onun bir benzerini getiremez. Zaman onun benzerini getirmede elbette cimridir.
Dirayetin güneşi, rivayetin ayı Ebu
Hanife Numan b. Sabit’den;[29] o Hammad b. [Ebi] Süleyman’dan,[30] ilim
öğrendi. O İbrahim en-Nehaî’den,[31] Alkame bin Kays[32]
ve Ebu Abdurrahman Esved b. Yezîd[33] ve Ebû Abdurrahman Abdullah b. Habîb’den,[34] ilk
ikisi Abdullah ibn-i Mes’ûd’dan
(r.a.)[35] ilim
öğrendiler. Üçüncüsü Ali b. Ebî Tâlib’den
(r.a.)[36] ilim
öğrendi. Abdullah ibn-i Mes’ud ve Ali b. Ebî Tâlib (r.a. hûma) da
kaninatın Efendisi, varlıkların dayanağı, günahkarların şefaatçisi, âlemlerin
Rabbi’nin Rasûl’ü Muhammed’den;
salât ve selâm ona olsun, o da Cebrâil
(a.s.)’dan ilim alıp öğrenmiştir. Cebrail (a.s.)’da lütfu keremi her şeyi
kaplayan yüce Allah (c.c.)’dan ilim
almıştır.
Allah (c.c) beni ilimleri öğretmeye muvaffak
kılınca yanıma pek çok anlayış sahibi kimseler toplandı. Yanımda ilmin her
alanına daldılar ve özden kabuğu ayırmaya başladılar. Sarf, nahiv /[4a](7) mantık, felsefe, kelâm, fıkıh,
aruz, edebiyat, tefsir, hadis, usul, füru ve geçerli olan ilimlerin ekserisini
öğrendiler. Bu dersleri müzakere tamam olunca benden icâzet istendi.
Onlardan birisi de âlim, fâzıl, keskin
zihinli, doğru fikirli Konya
Seydişehir’den İsmail oğlu Osman’dır.
Her ne kadar icâzet vermeye layık olmaktan uzak isem de buna layık zannederek
kendisine doğru yolun gösterilmesini isteyenlerin âdeti üzere benden icâzet
istedi. Allah (c.c.) kendisini ilimde derinleşen âlimlerden eylesin.
Suhreverdî dedi ki: “Her ne kadar onlar gibi
olmasanız da üstün şahsiyetli kişilere benzemekte kazanç ve kurtuluş vardır.”[37]
Düşüncesi de güzeldi. Kendisine benden rivayeti caiz olan ilimleri ve bana
hangi vakit hangi yer ve hangi şahsa dilerse isnâd etmekle kıyamet günü
mahşerde bağışlanmama sebep olsun ve bu fakirin adını bundan sonraki
icâzetlerde hatırlamasını umarak icâzet verdim.
Sonra selef-i sâlihîn ve büyük üstadlarımızın
-Allah onları cennette ağırlasın- izine uyan vefâkâr dost! Önce günahkâr
nefsime ve sana tavsiye ederim: Gizlide ve açıkta Allah’a karşı saygılı ol
[takva sahibi ol]. Yüce Allah’ın yapılması kast olunan fiillerin gizli ve açık
olanların hepsinde denetiminde olduğunu bil. Bu ise ancak insanların
ellerindeki şeylerden ümit kesmekle /[4b](8)
ve kendisinde sıkıntı bulunan şeylere düşmekten sakınmak için sakıncası olmayan
şeyleri de terk etmekle hâsıl olur. İşte o zaman da Allah (c.c.)’ın ﴿اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰیكُمْ﴾
“Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız ondan en çok korkanınızdır.”
[Hucurat: 49/13] ayetine itaat etmiş olur. Kim Allah korkusunu elde ederse
liderliği elde eder ve dünya ile ahirette zarardan emin olur. Çünkü takva bütün
hayırları kendisinde toplayan, dünyadan kolay olan şeylere karşı en kanaatkâr
şeydir. Güzel ahlak sahibi ol. Zira güzel ahlak sahibini dünya ve ahirette aziz
eder, ilim ve irfan koltuğuna oturtur. Çünkü bu hal kulluğun yayılmasına
vesiledir. Günlük ve gecelik önemli işlere karşı dersi öne geçir. Hayırlı
işlerin yapılmasında kaynak sen ol, başkasının yaptığı işleri göz önünde
bulundurma, gerçek hal ve kat kat ameller sahibi ol da kemalin noksan olmasın.
Dostlarını eğitmek için kendin elinden gelen her şeyi yap emsallerinin arasında
müstesna olursun. Âsâr konusunda Sünnet-i seniyyeye tabi ve bütün hal ve
harekâtında Sünnet-i seniyyeye sarıl. Yine her halinde Allah’ı zikre yapış zira
Allah’ı zikir en uzak isteklere bile ulaştırır. Allah’ı unutma! Sen de
unutulursun. Sosyal ilişkilerde insanlarla beraberken merhamet, hilm, şefkat ve
nezaket üzere ol. Gücünün yettiği nispette onların ihtiyaçlarını yerine getir.
İşler karışıp da senden neşe ve sevinç yok olduğu zaman akıl sahiplerinin
görüşüne ve fazilet sahibi kimselerin nasihatlerine başvur. Mühim şahsiyetlere
düşmanlık yaparak ömrünü tartışma ve münakaşa ederek zayi etmekten dikkat et ha
dikkat! /[5a](9) İki şeyi hatırla!
İki şeyi unut! Hatırlayacağın iki şey: Allah ve ölüm. Unutacağın iki şey de:
Başkasına yaptığın iyilik ve başkasının sana yaptığı kötülüktür. Allah
(c.c.)’dan işlerimize yardım etmesini, göğüslerimizi genişletmesini,
evlatlarımızı ve zürriyetimizi bize mübarek kılmasını, son sözümüzün de لا إله إلا الله محمد رسول الله olmasında muvaffak
kılmasını isteriz. Allah (c.c.) Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) âline ve
sahabesine, hepsine salat eylesin hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
Bu icâzeti bütün işlerinde Rabbinin başarıya
ulaştırmasını uman, âlimlerin ayaklarının altına toprak olan, öğrencilere
serpilen bahşiş, aciz kusurlu fakir kul, Rabbinin rahmetine muhtaç Ermenekli Mustafa Edib oğlu Mustafa Safvetî
diliyle söyledi ve beyanıyla yazdı.
Bu
icâzet böylece izzet ve şeref kendisinin olan Zât’ın hicretinin 1381
(1961-1962) senesinde tamam oldu.
Hatasını
ve âcizliğini kabul eden muhtaç kul Mustafa
Safvet. İMZA
[1] İcazetnamenin Arapça metni Osman Hoca’nın
talebelerinden Ahmet Sürücü Hocaefendi tarafından tercüme edilmiştir.
[2] İbn Mubarek (ö. 181/797).
[3] Ahmed b. Hanbel (ö.241/855).
[4] Arapkirli Hüseyin Avni (1864-1954)
[5] Ömer Lütfi Efendi (1818/1897)
[6] Hasan Fehmi Efendi (ö. 1298/1881)
[7] Müftîzâde Mehmet Sadık (ö. 1223/1808)
[8] Ayıntâbî, Mehmed Münîb, Debbağzade (ö.
1825)
[9] Hafız İsmail Konevi, (ö. 1195/1781),
[10] Safvet Efendi’nin talebelerinden Şakir
Hilmi Kadıoğlu’nun icazetnamesinde: “en-Nisârî” şeklindedir. Bu zat h.
1051-1110 tarihleri arasında yaşamış Ali Nisârî olmalıdır. Bkz. H. Mehmed Zeki
Koçer, Kayseri Uleması, 1972.
[11] Abdurrahman el-Âmidî, (1066/1656)
[12] Şİrvânî, Sadreddinzâde, Muhammed Emin, (ö.
1036/1627)
[13] Hüseyin Halhâlî, (öl. 1014/1605)
[14] Cemaleddin Muhammed eş-Şîrâzî, (710/1311)
[15] Ebû Abdillâh Celâlüddîn Muhammed b. Es‘ad
b. Muhammed ed-Devvânî es-Sıddîkī
(ö.
908/1502).
[16] Kaynaklarda Devvanî’nin hocalarından biri
olarak ismi geçmektedir.
[17] Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Alî
es-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî el-Hanefî
(ö. 816/1413).
[18] Mîrek Şemsüddîn Muhammed b. Mübârekşâh
el-Buhârî (ö. 784/1382’den sonra).
[19] Kutbüddîn Mahmûd b. Mes‘ûd b. Muslih
el-Fârisî eş-Şîrâzî eş-Şâfiî (ö. 710/1311).
[20] Ebû Ca‘fer Nasîrüddîn Muhammed b. Muhammed
b. el-Hasen et-Tûsî
(ö. 672/1274).
[21] Ömer el-Katibi el-Gaznevi, (675/1277)
[22] Ebû Abdillâh (Ebü’l-Fazl) Fahrüddîn
Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Râzî
et-Taberistânî (ö. 606/1210).
[23] Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b.
Muhammed b. Muhammed b. Ahmed
el-Gazzâlî et-Tûsî (ö. 505/1111).
[24] İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî Rüknüddîn
Abdülmelik b. Abdillâh b. Yûsuf el-Cüveynî et-Tâî en-Nîsâbûrî (ö. 478/1085).
[25] Ebû Tâlib Muhammed b. Alî b. Atıyye
el-Mekkî el-Acemî (ö. 386/996).
[26] Ebû İshâk İbrâhîm b. Ahmed b. İshâk
el-Mervezî (ö. 340/951)
[27] Ebû Abdillâh Muhammed b. İdrîs b. Abbâs
eş-Şâfiî (ö. 204/820).
[28] Ebû Abdillâh Muhammed b. el-Hasen b.
Ferkad eş-Şeybânî (ö. 189/805).
[29] Ebû Hanîfe Nu‘mân b. Sâbit b. Zûtâ b. Mâh
(ö. 150/767).
[30] Ebû İsmâîl Hammâd b. Ebî Süleymân Müslim
b. Yezîd el-İsfahânî el-Kûfî(ö.120/738).
[31] Ebû İmrân İbrâhîm b. Yezîd b. Esved
en-Nehaî el-Kûfî (ö. 96/714).
[32] Ebû Şibl Alkame b. Kays b. Abdillâh b.
Mâlik en-Nehaî el-Kûfî (ö. 62/682).
[33] Ebû Abdirrahmân el-Esved b. Yezîd b. Kays
en-Nehaî el-Kûfî (ö. 75/694).
[34] Ebû Abdirrahmân Abdullāh b. Habîb b.
Rubeyyia es-Sülemî (ö. 73/692 [?])
[35] Ebü’l-Abbâs Abdullāh b. el-Abbâs b.
Abdilmuttalib el-Kureşî (ö. 68/687-88).
[36] Ebü’l-Hasen Alî b. Ebî Tâlib el-Kureşî
el-Hâşimî (ö. 40/661).
[37] إِنَّ التَّشَبّه بِالكِرامِ فَلاحُ فَتَشَبّهوا إِن لَم تَكُونوا مِثلَهُم
Yorumlar
Yorum Gönder