ALİ VEHBİ CENGİZ[1]

Ali Vehbi Cengiz Hocaefendi’yi Nevşehir’de merhum Mustafa Işıksaçan amcaların evinde otururken babamı ziyaret ettiği gün tanımıştım. O dönemler DİB Din İşleri Yüksek Kurulu’nda raportördü. Yanlış hatırlamıyorsam arı yetiştiriciliği de yapıyordu. Bir çıta bal da bize hediye olarak getirmişti.  Babamın vefatından önce İstanbul Sultantepe’deki evimize yine muhterem eşiyle birlikte babamı ziyarete geldiklerini hatırlıyorum. Babamla ilgili bir hatırat yazma aşamasında bir şekilde Hocaefendinin telefonuna ulaştım, kendisiyle görüştüm. Kendisi emekli olmuş, memleketi Ilgaz’a yerleşmiş. Görüşmemizin başlarında babamla ilgili hatırat çalışmasından bahsettim, müteessir oldu. Konuşmanın başlarında  Hasan Küçük Hocaefendi’nin adı da geçti ve “O da Safvet Efendi’de okurken bizimle beraber olan arkadaşlarımızdandı” dedi.

Kısa özgeçmişinizden bahseder misiniz?

Ilgaz'ın Kise köyünde doğdum. Doğum tarihi olarak nüfus cüzdanımda 1938 yazıyor ama doğru yazılmamış galiba. 1936 olması lazım. Babam Osmanlı Hocalarındandı. İstanbul'da okumuş hafız biriydi. Annem de aynı köydendi. İlkokulu köyde bitirdim. Ondan sonra hafız oldum. 1951 veya 52 senesinde İstanbul'a geldim. İlk hocamız Eminönü’ndeki Yeni Cami imamı Hacı Nuri Yavuz Hoca Efendi idi. Adapazalıydı. Dersiamdı. Aşer-Takrib bilirdi. Ehl-i Kur'an idi. Hafızlığı Fatiha okur gibi idi. Cesur, sesi sadası yerinde biriydi. Bir hutbe okurdu, hutbelerini dinlemeye toplanırdı millet. Alim adamdı.

Sonradan Safvet Efendi'yi duyduk. 1955 senesinde ondan ders okumaya başladık. Biz gittiğimizde Osman Abi, Şahin Abi ve diğer arkadaşları Meâni ve Usûl-ü Fıkıh okuyorlardı. Onlar yüksek talebe idi. 1955 yılında Osman Hoca hala okuyordu. Osman Hoca ve Şahin Hoca Safvet Hoca'nın en iyi talebeleri idi. Onların ne zaman okumaya başladıklarını bilmiyorum. Osman Hoca ve Şahin Hoca neredeyse Osmanlı hocaları gibi hoca idiler. İyi hoca idiler.

Safvet Efendi dünya çapında bir adamdı. Vefatında ben ona bir şiir yazmıştım hepsi aklımda yok da hatırladığım kadarıyla okuyayım:

O ne Mantık o ne Mir'at O ne Tefsir

O ne takrir ederdi  Kadi Beydaviyi

Överdi İlm-i Kelam'da Fahrüddin-i Raziyi

Adeta melek idi pek az yerdi yemeği

Kırk sene girmedim lokantaya derdi

 

Bize “Siz onların bulaşıkları nasıl yıkadıklarını görseniz siz de yemessiniz” diyordu. “Kırk senedir lokantaya girip yemek yemedim, acıkırsam bir muhallebiciye girerim bir yoğurtla elli gram ekmek yer çıkarım” derdi. Çok az yerdi. Öğleleri ufak bir galeta yerdi. Yalnız Safvet Hoca'yı tenkid ettiğim bir taraf vardır. Efendim Molla Camiyi[2] okumaya başlıyoruz. Şöyle başlar:

الحمد لوليه والصلاة على نبيه وآله وأصحابه ....

Kafiye'nin  başında ibn Hacib kitabına hamdele ve salvele ile başlamamış. Alimlerden birisi bundan dolayı "bu eserde yümni bereket yoktur" demiş. Molla Cami ilk önce bu söze cevap veriyor: Kalemle yazmak şart değil, o yazarken söylemiştir" o cümleleri diyor. Ayrıca niye söylememiş olabileceğini "kendisini mütevazi göstermek" amaçlı olduğu şeklinde yorumluyor: "Ulemanın kitapları koca kocadır, benim kitaplarımı da onlara benzetmiş olurum" diye çekmemiştir diyor. Söylemesi kifayet eder diyor. Safvet Hoca dört satırda anlatılan bu metni dört saatte okutuyordu. İşte ben bunu tenkid ediyorum. Onlar medreselerde on sekiz sene okudular. Bizim o kadar okuma imkanımız var mı? Halbuki o dört saatte iki sayfa okutabilirdi. Bunu anlatmak için dört saat konuşurdu yani.

Hasan Basri Çantay'ı tanırsınız? Sebilürreşad'ın sahibi Eşref Edib Bey beni ona gönderdi. Üç ay da ona derse gittim. O da kalkmış İmrü'l-Kays'ın şiirlerini okutuyor. Yahu Izhar talebesi onlardan anlar mı? Üç ay devam ettim. Baktım ki olacak gibi değil, bana derdi ki: "Seni çok seviyorum, seni yetiştireceğim" Ama bu şekilde adam yetişmez ki. Peygamber Efendimiz كلموا الناس على قدر عقولهم   buyuruyor. Herkesin kabiliyetlerine göre anlatmak gerekiyor. Müftüler bile anlamıyorlardı bu şiirleri. Sekiz on kişi üç ay gittik geldik. Bu doğru değildi. Ama Hacı Nuri Efendi okur anlatırdı. Alim bir zattı.


Hafız Nuri (Yavuzer) Efendi

Nuri Efendi sadece kıraat mı okutuyordu?

Hacı Nuri Efendi[3] tüm ilimleri okutuyordu. Ondan biz Emsile, Bina, Maksut, Izhar, Kafiye ayrıca Fatih Sultan Mehmet'in Hocası Molla Hüsrev'in Dürer'ini, Halebi Sağir'i okuttu. Bu zat Yeni Caminin imamıydı. Safvet Efediye okumak için vardık. Bize "Kimde okuyorsunuz?" dedi. Hacı Nuri Efendi'de okuyoruz, dedik. "Benden Hacı Nuri Efendi'ye çok çok selam söyleyin. "Kimse cennete gitmese o cennete gider, o herkesin korktuğu zamanda camekanın içinde Allah'ın Kelamını okuttu" dedi.

Hasan Basri Çantay'a vardığımda "Kimde okuyorsun?" diye sordu. Hasan Basri Çantay da Safvet Hoca için: "Evladım Safvet Efendi'nin huzuruna varınca benim için ellerini öp. Selam ve tazimimi kendisine arz eyle. O herkesin Hocası olduğu gibi benim de Hocamdır" dedi.

Safvet Efendi Mehmet Akif'in (1873-1936) de arkadaşıydı. Kabri şerifi Küplüce'dedir. Osman Abi beni götürdü kabrini ziyaret ettik.

İstanbul'da okurken 1957 senesinde askerlik çıktı. Askere gitmemek için liseye kaydolmak istedim. Geldim Ilgaz'da ortaokul imtihanına girdim. İki girişte ortaokulu bitirdim. Tekrar İstanbul'a geldim. 1958'de İstanbul Erkek Lisesine kayıt oldum. Ben o zamanlar lise alınma yaşını geçmiştim. Bir çok liseye müracaat ettim almadılar. İstanbul Erkek Lisesine gittim orada kabul etmedi. Bizim bir köylümüz vardı İbrahim Aydın diye bir zamanlar millet vekilliği yapmıştı. Tarihçi çok değerli bir adamdı. İstanbul Milli Eğitim Müdür Yarımcısının yanında buluştuk birlikte İstanbul Erkek Lisesine gittik. Okul Milli Eğitim Müdürlüğüne yakın. Bizi bir karşıladılar ki. Müdüre benim hemşehrimi niye almadınız, dedi. Nasıl almayız Efendim, dedi. Ondan sonra kayıt oldum.

İstanbul Erkek Lisesinden mezun oldunuz mu?

İki sene okudum üçüncü yıl hastalandım okulu bırakıp Ankara'daki eniştemin yanına gittim. Ankara Bahçelievler Cumhuriyet Lisesine devam edip oradan mezun oldum. İstanbul'da ortalama bir öğrenciydim Ankara'ya geldim sınıf birincisi oldum.

Safvet Efendi'de kaç yıl okudunuz?

Safvet Efendi'de iki üç yıl okudum.

Safvet Efendi ile dersleri nerede okuyordunuz?

Kışın evinde yazın Kamer Hatun Camiinin üst katında okuyorduk. Hatta okurken ikindi ezanı okunuyordu. Dersler devam ediyordu. Bu dersleri bulamazsınız, derdi. Derse devam ederdi.

Ermenekli Safvet Efendi

Safvet Hoca hangi saatlerde ders yapardı?

6-7 Eylül Olaylarının olduğu günlerde akşam sekizde başlar on ikiye kadar ders yapardı. Evindeki derslerini hanımı pek istemezdi. Hoca siz onun lafına bakmayın, derdi. 

Caminin karşısındaki bir binada bir avukat varmış. Bu dersler o zaman kaçak okutuluyordu. Öğrencilerden biri “Pencereden uzak kuytu bir yerde oturalım” dedi. “Karşıdaki avukat fotoğrafımızı çekip şikayet edecekmiş” dedi. Ulen diye konuşurdu. “Ulen, benim dersime korkak olanlar gelmesin” dedi. “Polis gelirse ben karakola gitmem. Suçluysam çıkarım mahkemeye. Mahkemeye çıkarsam bir çift sözüm var hakime” dedi: “Hakim Bey birkaç Müslüman çocuğunu toplayıp da ilim öğretmek yasak mı? Derim” dedi. “Eğer yasak değildir derse ben de onu yapıyorum. Yok eğer yasak derse ben böyle bir kanun tanımam, derim” dedi.

Osman Hoca da “Ulen” tabirini çok kullanırdı. Hocadan aldı demek ki?

Herhalde. Safvet Efendi Son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin arkadaşı idi. Beraber kaçmışlar Türkiye'den zaten. Safvet Hoca, "Bizim bir Mustafa Sabri'miz Mısır Ulemasını susturmaya yetti de arttı bile" derdi.

Mehmet Akif ile Said-i Nursi İstanbul'da dışarda kalmışlar gelmişler Safvet Efendi'ye, Beyazıd Medresesinin müdürü o zamanlar, “Efendi, bizim yatacak yerimiz yok bize bir oda ver” demişler. Safvet Efendi onlara Beyazıd Medresesinde bir oda vermiş. Basit bir oda. Biraz orada kalmışlar.

Safvet Hoca'nın anlattığı şu olayı da anlatayım: "Bir gün Yeni Camiye giriyordum deniz tarafındaki kapıdan. Ben yukarı çıktım Mehmet Akif karşıma çıktı. Ne zaman biliyor musunuz?” dedi. Mehmet Akif'in şu şiirleri yazdığı sıralarda, dedi:

Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde!

…..

Ne din kalmış, ne îman; din harâb, îman türâb olmuş!

 

Orada karşıma çıktı. Dedim ki: “Hazret ne oldu? Sözüme geldiniz mi? Dedim” diyor. “Hiç gözümün önünden gitmez, merdivenin önünde oturdu hüngür hüngür ağladı, diyor. Ne bileydik, dedi diyor. Said-i Nursiye de Üsküdar vapurunda karşılaştım. Ona da “Hazret ne oldu? Dedim” diyor. “Bırak Allahını seversen o konuları dedi” diyor. Allah rahmet eylesin. Mehmet Akif'i de hayırla anmayan yoktur.

Osman Hoca ile ilgili hatıralarınız başka nelerdir?

İnşaallah bir gün yan yana gelir uzun uzun anlatırım. Osman Abinin vefatından sonra Üsküdar'daki evini ziyaret ettim. Konuştuk, görüştük. Osman Abi çok değerli bir Hoca idi.

Ilgaz'a yolunuz düşerse yol üzerinde Doğruyol Tesisleri var. Onlar bizim akraba. Tesis sahibi Şükrü, Bekir, Hafız Mehmet Beyler bizim akraba olurlar sizi bize ulaştırırlar.

Değerli Hocam verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum.

 

 



[1] 18.05.2021 tarihinde Ali Vehbi Cengiz Hocaefendi ile  whatsapp üzerinden görüştüm. Hocaefendi 23 Temmuz 2022 Cumartesi Öğle Namazına Müteakip Çankırı, Ilgaz, Kise köyünde Defnedildi. Mekanı cennet makamı âlî olsun.

[2]İbn-i Hâcib hazretlerinin İlm-i Nahv’e dâir yazdığı Kâfiye adlı eserin şerhidir. Şerhin ismi el-Fevâidü’z-Ziyâiyye’dir. 11 Ramazan 897 yılında tamamlanan bu kitap, şârihin lakabı olan Molla Câmî veya sadece Câmî adıyla da tanınmıştır. Şerh, Osmanlı medreseleriyle, İslâm âlemindeki diğer medreselerde eskiden ders kitabı olarak okutulduğu gibi günümüzde de kadîm usûle göre Arapça öğreten yerlerde bu gelenek sürdürülmektedir. Bu eser üzerine şerh ve hâşiyeler yazılmıştır.

[3] Hafız Nuri Efendi (Mehmet Nureddin Yavuzer), müderris, dersiam, mevlidhan, Eyüp Sultan Camii hatibi, Yeni Cami (Eminönü) Baş İmamı. 1884 yılında Adapazarı’nda dünyaya geldi. Babası, Ders-i âm ve kadılık yapan Süleyman Sûdî Efendi, annesi Emine Hanımdır. 1 Kasım 1969 yılında vefat etti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar